İstanbul’da Travesti Olmanın Egzantrik Tarafları

İnsanî Bir Bakış

İstanbul… Yeditepeli şehrin karmaşasında, köklü tarihin gölgesinde kendi hikâyeni aramak bazen zorlu, bazen de büyüleyici bir serüvene dönüşebilir. Bu şehrin sokakları, her insana farklı kapılar açar; kimimiz için özgürlük, kimimiz için mahrem bir sınav, kimimiz içinse kocaman bir kucaklama. Travesti olmak da bu büyük resmin içindeki farklı bir renk gibi düşünülebilir. Hem İstanbul’u hem de travesti deneyimini, “egzantrik” diye tanımlayabileceğimiz pek çok unsur şekillendiriyor. Gelin, bu unsurlara biraz daha yakından bakalım.

İstanbul, milyonlarca insana ev sahipliği yapan ve kültürel çeşitliliğiyle övünülen bir metropol. Ancak kalabalıkların içinde kaybolma rahatlığına rağmen, travesti bir birey olarak sokakta, toplu taşımada ya da sosyal alanlarda görünür olmak bazen zorlayıcı olabiliyor.

Egzantrik taraf: İnsanların bakışlarının karşınıza hem merakla hem önyargıyla çıkması. Kimi zaman tam ortada yürürken aniden size dönüp şaşkınlıkla bakan gözlerle karşılaşmak, beklenmedik diyaloglara ve bazen de ilginç dostluk başlangıçlarına zemin hazırlayabilir.
İnsanî yön: Bu bakışların ardında çoğu zaman bilgisizlik, merak ya da korku yatıyor. Kendi varoluş mücadelenizi verirken, karşınızdaki insanı da anlama çabası gösterdiğinizde, bazen beklenmedik bir empati köprüsü kurulabiliyor.

İstanbul’da travesti olmak, hiçbir zaman tekdüze bir deneyim değildir. Şehrin kozmopolit ve canlı doğası, kendinizi ifade edebileceğiniz sayısız sahne ve sosyal çevre sunar. Diğer yandan, toplumsal baskılar, önyargılar ve kişisel travmalarla mücadele etmek de bu hikâyenin bir parçası hâline gelir. “Egzantrik” diye tabir edebileceğimiz yönler, aslında bir bakıma renkli ve beklenmedik karşılaşmalar kadar insana dair en derin duyguları da barındırır.

İnsanlar arasındaki farklılıkların, birbirimizi daha iyi anlamak için bir fırsat olduğunu unutmamak gerekir. Her ne kadar görünürlük, güvenlik, kabul ve önyargılar gibi konular zorlasa da, bu şehirde travesti olmanın getirdiği güçlü dayanışma ruhu, yeni dostluklar ve hayatı farklı açılardan okuma şansı da unutulmaz bir deneyim sunar. İstanbul’un karmaşasına ve renkliliğine kendi renginizle dahil olmak, başkalarının yaşamında da cesaret ve ilham kaynağı olabilir.

Röportör (R): Merhaba, öncelikle bu röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizleri kısaca tanıyabilir miyiz?

Gamze (G): Merhaba, ben Gamze, 29 yaşındayım. Doğma büyüme İstanbulluyum. Yaklaşık on yıldır aktif olarak sahneye çıkıyorum, bazen drag şovlar yapıyorum, bazen de çeşitli eğlence mekânlarında performans sergiliyorum.

Selin (S): Ben de Selin, 32 yaşındayım. Aslen Ege bölgesindenim ama üniversiteyi İstanbul’da okudum ve sonrasında burada kaldım. Kendimi travesti olarak tanımlıyorum. Şu anda bir güzellik merkezinde çalışıyorum, aynı zamanda sosyal medya üzerinden kendi makyaj videolarımı paylaşıyorum.

Ayça (A): Merhaba, ben Ayça, 26 yaşındayım. İstanbul’a 18 yaşında geldim. İlk zamanlarda zorlandım ama şimdi kendi küçük çevremi oluşturabildim. Geçimimi ağırlıklı olarak dans gösterileriyle sağlıyorum; bazen de part-time işlerde çalışıyorum.

1. Kimliğinizi Keşfetme Süreciniz
R: Kendi kimliğinizi keşfetme ve ifade etme yolculuğunuz nasıl başladı?

G: Küçüklüğümden beri kızlarla daha iyi anlaşırdım, bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordum. Ergenlik döneminde makyaj malzemeleriyle, elbiselerle haşır neşir olmayı seviyordum. Ama ailemden çekiniyordum. Sonra üniversite yıllarımda, daha özgür bir ortamda kendimi ifade etme fırsatım oldu. Tiyatro kulübüne katıldım. Orada ilk defa drag performansı sergiledim ve sahnede kendimi “tam ben” gibi hissettim.

S: Benim keşif sürecim biraz sancılıydı. Lise zamanlarımdan beri “erkek gibi davranmak” benim için bir rol yapma hali gibiydi. İçimdeki kadınsı yönün görünür olmasını istiyordum. Üniversitede İletişim Fakültesinde okurken hem farklı arkadaş çevreleriyle tanıştım hem de İstanbul’un gece hayatında kendimi daha rahat ifade edebileceğimi fark ettim.

A: Ben de ailemle çok çatışma yaşadım. Lisede hocalarımdan ve çevremden korkuyordum; çünkü küçük bir yerde yaşıyorduk. İstanbul’a geldiğimde “Artık kim olmak istiyorsam öyle yaşayacağım” dedim. Birkaç yıl kimseye söyleyemedim yine de. Sonrasında diğer travesti arkadaşlarla tanıştım, bana kendime güvenmeyi öğrettiler.

2. Günlük Hayatta Karşılaştığınız Zorluklar
R: Günlük hayatta, sokakta veya iş hayatında hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

G: İnsanların bakışları bazen beni çok rahatsız edebiliyor. Ama bundan da öte, doğrudan taciz veya hakaretlerle karşılaşmak ruhen çok yıpratıcı. Toplu taşımada bile yanınızda oturmak istemeyenler çıkabiliyor. Hepsi bir araya gelince, kendinizi sürekli tetikte hissediyorsunuz.

S: İş hayatında en büyük sorun istihdam olanaklarının sınırlı olması. Birçok firma ya “uyumsuz” görünürüz diye bizi işe almıyor ya da alırken açıkça kimliğimizle dalga geçebiliyor. Ben bir güzellik merkezinde çalışıyorum ama orada bile bazen yöneticilerim “Müşteriler rahatsız olur mu?” diyerek imalı sorular soruyor.

A: Kira bulmak da çok zor. Ev bakarken ev sahipleri “Siz kimsiniz, kimliğiniz nedir?” gibi tuhaf sorular sorabiliyor. Bazıları direk “size ev vermem” diyebiliyor. Bu yüzden genellikle arkadaşlar aramızda toplanıp ev tutuyoruz, dayanışmaya çalışıyoruz.

3. Destek ve Dayanışma Ağları
R: Bu zorluklarla baş etmek için nasıl bir destek mekanizması oluşturuyorsunuz? Aile, arkadaşlar, STK’lar…?

G: Benim en büyük şansım, liseden beri yanımda olan birkaç yakın arkadaşımın olması. Ailemle aramız ılımlı olsa da, her detayı paylaşamıyoruz. Ayrıca LGBTİ+ dernekleriyle ve sivil toplum kuruluşlarıyla iletişimde olmak bana güç veriyor. Hem hukuki hem de psikolojik destek alabiliyorsunuz.

S: Benim ailem başta çok karşı çıkmıştı, uzun süre konuşmadık. Sonra yavaş yavaş barıştık ama tabii hâlâ mesafeli davranıyorlar. Yine de, önemli olan kendi topluluğumuz içinde güçlü bağlar kurmak. İstanbul’da birçok sosyal kulüp, etkinlik ve online platform var. İnsan orada kendini ifade edebilir ve yalnız olmadığını hissedebilir.

A: Benim ailemle neredeyse hiç iletişimim yok. Arkadaşlarım benim ailem gibi oldu diyebilirim. Bir de sosyal medyadaki LGBTİ+ oluşumları var, oralarda tanıştığım insanlarla dertleşebiliyor, deneyim paylaşımında bulunabiliyorum. Dayanışma gerçekten çok önemli.

4. Sahne Hayatı ve Kendini İfade Etme
R: Sahnede veya sosyal medyada kendinizi ifade ederken neler hissediyorsunuz?

G: Sahne benim için bir özgürlük alanı. O ışıklar, makyaj, kostümler… Belki de benim gerçekte kim olduğumu göstermeme vesile oluyor. Tabii seyircilerden gelen enerjiyi hissetmek de muhteşem bir duygu. Kimi zaman negatif tepkiler de alıyoruz ama genel olarak sanatın birleştirici gücü ağır basıyor.

S: Sosyal medyada makyaj videoları çekiyorum, cilt bakımıyla ilgili tüyolar veriyorum. Normalde görmediğim bir kitleye de hitap etmiş oluyorum. Hesabıma giren birisi önce “Bu kim?” diye bakıyor, belki merak ediyor, sonrasında yorum yazıyor, soru soruyor. Farklı bir diyalog başlıyor. Kendimizi anlatmak için büyük bir fırsat aslında.

A: Ben dans etmeyi çok seviyorum. Sahneye çıkınca bütün kaygılarımı geride bırakmış gibi hissediyorum. “Buradayım ve tam da böyle mutluyum” mesajını vermek benim için çok önemli. Seyircinin coşkusu bana cesaret veriyor. Ama kulise döndüğümüzde, gerçek hayattaki zorlukları hatırlıyoruz elbette.

5. Toplumsal Kabul ve Gelecek Umudu
R: Sizce toplumun bakışı zamanla değişiyor mu? Geleceğe dair umutlarınız neler?

G: Bence genç nesil daha açık fikirli. Özellikle büyük şehirlerde farklı kimliklere alışkanlık daha hızlı gelişiyor. Ama yine de yeterli olduğunu söyleyemem. Sokakta yürürken ya da herhangi bir kuruma giderken maruz kaldığımız ayrımcılık hâlâ çok fazla.

S: Bence farkındalık artıyor ama henüz bu farkındalık pratik hayata tam yansımış değil. İnsanlar travesti, trans vb. terimleri duyunca hemen stereotipik şeyler düşünüyorlar. Bu algıyı kırmak için daha fazla görünürlüğe ve desteğe ihtiyacımız var.

A: Ben değişimin yavaş ama mümkün olduğunu düşünüyorum. Gelecekte, belki de bizden sonraki jenerasyon için daha rahat koşullar oluşabilir. Özellikle sosyal medya, dizi ve filmlerdeki temsiller arttıkça, insanlar “travesti” deyince sadece olumsuz klişeleri değil, gerçek yaşamları da görecek.

6. Toplumdan Beklentileriniz ve Mesajınız
R: Son olarak topluma, özellikle de size önyargıyla yaklaşanlara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

G: İnsanları sadece duyduğunuz, gördüğünüz kalıplarla değil; kendi hikâyeleriyle değerlendirin. Herkesin bir geçmişi, duyguları ve hayalleri var. Açık fikirli olun ve yargılamadan önce anlamaya çalışın.

S: Bize “farklı” olarak bakmak yerine, komşunuz, arkadaşınız, iş arkadaşınız olabileceğimizi düşünün. Bizimle bir kahve içip konuşan birçok kişi, aslında düşündüğünden daha fazla ortak nokta taşıdığımızı fark ediyor.

A: “Sevgi” klişe gibi geliyor belki ama gerçekten en çok ihtiyacımız olan şey. Sevgi ve saygı. Kimin nasıl yaşadığı, kime nasıl göründüğü, herkesin kendi seçimi ve hakkıdır. Kimseyi ötekileştirmeden, barış içerisinde yaşayabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir